“Türkiye’den Dünya Markaları Çıkarmak için Çok Çalışmamız Lazım!”
Türkiye’den çıkıp dünyada bilinen hangi markalar var dediğimizde, aklımıza gelen markaları sıralayalım:
Beko
Mavi
Vestel
Ülker (Godiva’dan sonra)
Peki sonra? Maalesef daha fazla sayamıyoruz. Belki zorlarsak birkaç marka daha çıkabilir ancak o kadar. Yalnız burada da sıkıntı şu: Vestel ve Beko beni Moskova gezim sırasında çok gururlandırmıştı. Moskova’nın en büyük meydanlarında devasa Beko ve Vestel reklamları vardı. Ancak her ikisi de dünya çapında değiller maalesef. Bazı ülkelerde çok yaygınlar ancak her ülkede bu yaygınlıklarını göremiyoruz. Olaya bir de Ankara temelli olarak bakarsak, üniversitelerdeki seminerlerimde “Ankara Markası denince aklınıza hangi markalar geliyor” diye soruyorum. Gelen cevap büyük çoğunlukla aynı, “Nuh’un Ankara Makarnası”… Onu da hatırlamalarının ana sebebi içinde Ankara kelimesinin geçiyor olması. Gıda da Ankara simidi, Kıymasız Ankara Döneri ve Ankara Tava hatırlanıyor. Diğer markalarımız ya ülke genelinde bilinmiyorlar ya da kendilerini bir Ankara markası olarak konumlandırmamışlar. Maalesef ki Ankara’da marka bilincini arttırmak gerekiyor.
Marka konusundaki en büyük sıkıntılardan biri de şu: İş alanınız nedir? Denince kime marka desem patent mi? sorusu geliyor.. Marka kadar büyük içeriği olan bir kavramın sadece patentle zihinlerde yer alması, ya patentcilerin büyük başarısı ya da marka ile uğraşanların zayıflığı olsa gerek. Her konuştuğum kişiye marka yöneticisinin ne iş yaptığını ayrıntısıyla anlatmak zorunda kalıyorum. Hiyerarşinin basamaklarındaki herkes aslında marka yöneticisidir, şirket için çalışan her birey aslında markanın dışa açılan yüzüdür ve markayı temsil eder. Nokia’nın Nokia olduğu zamanlarda, ülkenin meclisinin aldığı kararlardan biri, yurtdışında markaya ne kadar önem verildiğini bana gösteren iyi bir örnek olmuştur. Nokia bir Finlandiya markası ve tüm vatandaşların bu markanın birer temsilcisi olduğu düşünülerek, Nokia’ya yakışır bir şekilde davranmaları konusunda bilgilendirilmelerine karar verilmiştir. Alsında basitçe bir uyarı veya öneri olarak, yapacağınız her kötü hareket Nokia’nın markasına zarar verecektir denmiştir. Ne güzel bir marka sahiplenmesi. Ama artık sıranın bize de gelmesi gerekiyor.
Sahiplenme konusunda asıl sıkıntılarımız şunlar: Marka ne demektir? Markalaşmak ne demektir? Markalaşmak ne demek değildir? Konumlandırma? Kurumsal bir kimlik oluşturmak nedir? Vb.. birçok konunun anlatılması ve bilinirliğinin arttırılması. Bu nedenle başta üniversiteler olmak üzere, belki lise ve daha önceki eğitim kademelerinde markanın ve markalaşmanın anlatılması gerekiyor. Üniversitelerde, 1 yıldır vermekte olduğum seminerlerde, kişisel marka olmayı anlatıyorum. Üniversiteli arkadaşlarıma nasıl marka olacaklarını, adlarını nasıl marka yapacaklarını ve sonradan kendilerini nasıl satabileceklerini anlatıyorum. Aslında bunun uzun soluklu bir iş olduğundan ve çok emek istediğinden bahsediyorum. Daha ticarete atılmamış bir üniversiteli genç bile bunu bilirken, şehrimizin birçok markası bunun bilincinde değil. Artık Ankara’dan ulusal ve uluslararası markalar çıksın! Bunun bilincini yaratalım, markalarımız ve şehrimiz için çalışalım diyoruz. Bu sebeple de üniversitlerde bir çatı altında toplanmış Marka Kulüpleri oluşturulması için mayıs ayında tüm Türkiye’de bir hareket başlattık. 2013-2014 eğitim döneminde birçok üniversitede marka kulüpleri kurulumuna ön ayak olacağız, marka kulüplerinin kurumsal kimliğini oluştururacağız. Ve Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 100. Yılında Türkiye’den belki de tüm dünyaca bilinen ve satışı gerçekleştirilen bir marka çıkaracak gençleri bilinçlendireceğiz. Türkiye hem kaynakları, hem insan gücü ve hem konumu sebebiyle buna çok müsait bir ülke, yeterki bizler bizden sonraki nesillere Türk markalarına sahip çıkmalarını ve yeni markalar oluşturmaları gerektiğini anlatabilelim. Ankara’nın bağları şarkısını da Ankara’nın markaları yapabilelim. Üniversiteli tüm arkadaşlarımı ve bu işe gönül verecek tüm markaları katılmaya davet ediyorum. (kulup@markor.tv adresinden bize ulaşabilirler.)
Ankara denince aklımıza tek bir marka gelmesin. Aslında Ankara’dan doğup çok büyüyen bir sürü markamız var. Gıda sektöründe, inşaat sektöründe ve mobilya sektöründe birçok markamız aslında tüm Türkiye’de biliniyor. Ankara Valisi Sayın Alaaddin Yüksel ile bir sohbetimizde kendisi de aynı şeyden bahsetmişti. Ankara’lının artık şehrine, etkinliklerine ve markalarına sahip çıkması lazım demişlerdi. Bu nedenle Ankara’da yapılacak bütün etkinliklere Valilik makamının sahip çıktığını biliyorum. Ankara markalarının birleşip, bilinirlik yaratmaları, ulusal mecralarda yer almaları ve tüm ülkeye seslerini duyurmaları için bir birliktelik sergilemeleri gerekiyor. Ama bunların gerçekten sonuca ulaşacak faaliyetler olması ve sonuçlarının takip edilmesi önem arz ediyor. Ankara’mız için artık çaba harcama ve taşın altına elimizi bizim de koyma zamanımız geldi de geçiyor belki de.
0
Yorum Yok